Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, Erol Güngör, İstanbul:Ötüken Neşriyat, 1984, 192 sayfa
Kitap yazarın 1980 yılındaki ilk baskıya yazdığı ön söz,farklı başlıklarda yedi bölüm ile Notlar ve Açıklamalar adlı kısımlardan oluşur.
Birinci bölüm, Teknoloji ve Kültür Değişmesi adını taşır. Bu bölüm Ziya Gökalp'in kültür ve medeniyet ayrımına odaklanarak başlar. Ziya Gökalp'e göre medeniyet taklit yoluyla bir milletten diğerine geçebilen kavramlar ve teknikler iken kültür nakledilmesi güç millete özgü olanı ifade eder ki bu kümeye gelenekler, sözlü yazılı edebiyat, dil, müzik, din, ahlak, estetik ve iktisadi ürünler girer. Ancak bu ayrım Ziya Gökalp için bile tam olarak ikna edici değildir; çünkü bir yerde dini kültüre dahil ederken başka yerde medeniyete dahil etmiştir. Türkler Doğu medeniyetine dahil olduğu için İslam'ı benimsemiş ise haklı olarak yazar Batı medeniyetinin transferinde Hristiyanlığın nereye konacağını sorar. Devamında yazar kültür değişmesinde neyin alınıp neyin alınmayacağını örneklerle tartışır. Maddi kültür unsurları manevi olana göre daha kolay benimsense de bunun da istisnası vardır. Kuzey Afrika'nın Arapların teknolojisini almadan İslamiyet'i seçmeleri manevi olanın seçilimine esaslı bir örnektir. Bu noktada yazar sadece kültürün değişiminde bir seçmenin varlığının bilinmesi gerektiğini ifade eder. Daha sonra teknoloji ve kültür değişimini tartışmaya geçer. Batının sadece teknolojisini almak isteyenler ile teknolojinin bir kültürün sonucu olmasıyla ilişki kurup Batılılaşmayla birlikte teknolojiyi almak isteyenler tarafların tezlerine yer verir. Yazara göre Batıda sanayileşmeyle yaşanan değişime "modernleşme" denirken batı dışındaki toplumların bu değişime ayak uydurma çabasına "Batılılaşma" denmesi meseleyi çetrefilli hale getirmiştir.
İster Batılılaşma ister modernleşme densin Avrupa'dan neyin alınıp neyin alınmayacağı şeklinde süregelen tartışmaların eşlik ettiği değişim hareketinin iki yüz yıllık geçmişi olduğunu hatırlatan yazar bu kez bir bilanço çıkarmayı önerir. Cumhuriye öncesi ıslahat hareketinin teknolojik medeniyet kurma açısından daha bilinçli ve isabetli olduğunu Cumhuriyet'in ise özellikle ilk otuz yılda Batının teknolojisinden ziyade laik pozitivist düşünce ve kültürel bünyedeki değişimlere odaklandığı için güdük kaldığı tespiti yapılır. İlerici ve gerici ifadelerinin belirli bir hedef yönünde ölçülebilen şeyler üzerinden kullanılması gerektiğine de değinir. İspanya Türkiye'den ileridir demek yazara göre manasızdır; İspanya turistik kolaylıklar bakımından Türkiye'den ileridir dendiğinde bu dikkate değer bir hükme dönüşür.
Bir Zihin Yapısının Tahlili adlı bölümde tahlil edilen inkılapçı aydın tipidir. Bu tipin dünyayı kavrama tarzı egosantrik olup bürokrasi düşkünü, soyut fikirlere kapılmaya hazır, lafazan, teori meraklısı olması üzerinden eleştiriler yapılır.
"<Küçük> Şeyler" adlı üçüncü bölümde kalkınmakta olan ülkelerdeki kalkınmayı milli bir şuurla destekleyen milliyetçi aydın tipi üzerinde durulur. Milliyetçi aydının fikri ve hissi olarak kendisini yakın gördüğü halk tarafından yargılanması halkın gözünde bizzat kendisinin modern bir imge taşıyor olmasına bağlanır. Halkın bu aydınların fikirleriyle ortaklıktan ziyade açık davranış kodlarıyla değerlendirme yaptığı ifade edilir. Milliyetçi aydın viski içmesini özel hayatındaki basit bir tercih olarak değerlendirse de kendisi rakı içen halktan biri için artık yabancı olarak algılanacağı belirtilir.
Dördüncü bölüm, Milli Tarih Meselesi adını taşır. Toplumların sıkıntılı dönemlerde tarihte belirli bir döneme altın çağ olarak bakıp sığınmaları şeklindeki onarıcı arayış, gelecekte ulaşılabilecek bir toplumu dizayn etme hevesiyle de tarihe başvurmayı gerektirebilir. Yazara göre geçmişe duyulan nostaljik özlemin ardında "subjektif geçmiş" ile bir alaka vardır. Kişi bulunduğu zamandaki belki statü kaybı ya da duygusal bir yoksunluktan gelen hezeyanı büyük tarih içinde onarmaya çalışır. Bütün içinde olduğu vakit mana kazanan parçaları tarihten çekip günümüzde yaşatmaya dönüşen tavır eleştirilmiştir.
Yazara göre modern tarih biliminden önce tarih mevcut durumları meşrulaştırma için araçsallaştırıldığından yazılanların çoğu hanedanların tarihi olup otoriteyi güçlendirmeye hizmet ediyor veyahut geçmişe bakarak geleceğe yönelik kehanette bulunma şeklinde ele alınıyordu. Türk milliyetçiliğinin Cumhuriyet döneminde meşruluk hevesiyle tarihi kullanması eleştirilmiştir. Türklerin bir kısmının Anadolu'ya gelerek Sümer, Elam, Eti topluluğunu oluşturduğu şeklindeki o dönemin resmi tarih tezinin çürütüldükçe yeniden üretilmesinin gençlerin Türk tarihinine yönelik ilgisizliğinde de etkisi olabileceği savunulmştur. Yazara göre sağlam bir tarih şuuru için objektif ve subjektif tarih bilinci birbirine olabildiğince yaklaştırılmalıdır.
Beşinci bölümün adı "Örf ve Adet Kavgası"dır. "Örf ve Adetler Karşısında Anayasa Mahkemesi" adlı altıncı bölüm de beşinci bölüm için ektir. Toplumsal hayatı düzenleyen normlar olarak tanımlanan örf ve adetlere bakışa değindikten sonra 1975 yılında Ankara Üniversitesi ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin Üniversiteler kanunundaki "örf ve adetlere bağlı" ve "milliyetçi" ifadelerinin anayasaya aykırı olduğu düşüncesiyle Anayasa Mahkemesine başvurması ve haklı görülmeleri süreci aktarılmış karar eleştirilmiştir. Yazara göre örf ve adetler sosyal bilimlerin konusudur ve antropoloji, sosyoloji gibi disiplinler eliyle öğretimine devam edilirken bu konunun mahkemeye taşınması sadece örf ve adetlere yönelik basmakalıp ve köhnemiş kavrayışın sonucudur.
Son bölüm "Milli Karakter" adını taşır. Bir milleti diğerinden ayırt eden özelliklerin var olup olmadığına yönelik arayış özetlendikten ve milletlere dair yapılan genellemeler eleştirildikten sonra birçok Avrupalı'dan Türk imgesini ortaya koyan alıntılar yapılmıştır. Türklere olan bakışı belirginleştirmeye çalışırken yazar amacını övgü ya da yergiden çıkartıp sadece idealleştirilecek vasıfları ortaya koyma olarak belirtmiştir.
*kitapta "ilh." şeklinde bir kısaltma sıklıkla kullanılıyor. ila ahir demekmiş, ve benzeri anlamında
*Bir kültürden öbürüne en kolay ve kısa zamanda intikal eden unsurlar iletişimi (communication) en kolay olanlardır. En kolay iletilenler ise doğrudan doğruya idrak edilen nesneler, yani maddi unsurlar ve davranışlardır. Bir takım teknikler -ekmek pişirmekten otomobil imaline kadar- ve davranışlar kültürün dışa vurulan ifadeleri olmak itibariyle çabuk idrak edilir ve çabuk öğrenilir. Fakat bunların 'kültüre ait açık ifade şekilleri'nden ibaret bulunduğu, kültürün kendisi olmadığı unutulmamalıdır. Kültür bir inançlar, bilgiler, his ve heyecanlar bütünüdür; yani maddi değildir. Bu manevi bütün uygulama halinde maddi formlara bürünür. s15
Kültür değişmesi seçici olaydır...Şu halde mesela maddi unsurlardan bazılarını alıp bazılarını almayacağı gibi aynı seçimi maddi kültür ile manevi kültür arasında da yapabilir ve manevi olanları öncelikle alabilir. Bunun tipik örneği Kuzey Afrika kabilerinin İslam inançlarını benimsedikleri halde onlara o inançları getiren Araplar'ın temsil ettiği teknolojiye tamamen yabancı kalmalarıdır. s17
*Modern teknolojinin vasıtaları ne kadar geliştirilirse geliştirilsin, bunların gerek imal edilmesi, gerek kullanılması o derece fazla sayıda insan işbirliği gerektirmektedir.Bu işbirliği git gide daha geniş kitleleri içine alıyor. Bu durumun en çok göze çarpan misalini modern silahların imalinde görebiliriz. Eskiden bir kılıcın yapılması için bir tek basit demirci ocağı yeterdi;savaşçı da o silahı tek başına kullanırdı. Bugün bir jet uçağının arkasında sayısız sanayi kolu, binlerce kişinin istihdam edildiği araştırma laboratuvarları, radarcılar, telsizciler, hava kuleleri ilh. bulunuyor. Şu halde modern teknoloji onu hem ayakta tutmak, hem geliştirmek üzere bir "uzmanlar ordusuna" muhtaç bulunuyor. s33
*Denis Goulet, modern teknolojinin girdiği kültürlerde verimlilik anlayışının sosyal ve kültürel değerlerden soyutlanmadığını söylüyor: mesela "sahradaki bedeviler için en verimli çalışma, kendilerine namaz kılmak ve ramazanda oruç tutmak imkanı veren bir çalışmadır." s37
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
MELODRAMDA DUYGU POLİTİKASI: ÖLMÜŞ BİR KADININ MEKTUPLARI ÖRNEĞİ Türk edebiyatında popüler roman türünün önemli temsilcilerinden biri ol...
-
Camera Obscura : Latince “camera” kubbeli hazne, oda anlamına gelirken “obscura” karanlık demektir. Camera Obscura terimi karanlık oda ifade...
-
Twitter'da @womensart1 hesabında denk geldiğim çok hoş bir fotoğraf. Üç kadın çizer; Violet Oakley, Jessie Willcox Smith ve Elizabeth Sh...
-
“Sinema ve tiyatro, romanı ancak tehdit edebiliyor ama yerini alamıyor.” ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder