Jack Goody'nin "The Theft of History" adlı eseri Türiye İş Bankası Yayınları tarafından ilk olarak 2012 yılında Gül Çağalı Güven çevirisiyle "Tarih Hırsızlığı" adıyla yayımlandı.
Kitap Sosyo-Kültürel Bir Soyağacı, Üç Akademik Bakış aşısı ve Üç Kurum ve Değerler şeklinde üç ana başlığa ayrılmaktadır.
19. yüzyılın başından itibaren, sömürgeci fetihler ve Sanayi Devrimi'nin bir sonucu olarak Avrupa çoğu zamanda Batı Avrupa dünya tarihinin kurgulanması,ele alınması biçiminde önemli ölçüde bir etkinlik göstermiştir. Goody'e göre tarihin Avrupa üzerinden kavramsallaştırılıp dünyanın geri kalanına dayatılması bir"tarih hırsızlığı" olup bu tavrın başarıya ulaşması Avrupa'nın dünyanın birçok kesimindeki fiili hakimiyetinden kaynaklanmıştır.
Dünyayı betimlerken etnik-merkezci bir yaklaşımdan kaçınabilmek için; hangi taraftan gelirse gelsin her türlü iddiayı kuşkuyla karşılayıp eleştirel bir duruşa sahip olmak, tarihe bugünden geriye ya da yukarıdan aşağıya değil aşağıdan yukarıya bakmak, Avrupalı olmayan geçmişe hak ettiği ağırlığı vermek, Batılı tarih yazıcılığının mevcut biçimiyle dünyaya yayılan sabit kategoriler oluşturamayacağına dair bir bilinç geliştirmek gereklidir.
Sözlü kültürlerde sabit bir başlangıç noktası, çağ kavramında olduğu gibi yılların hesaplanması bulunmadığından söz eden Goody bunun yazının icadıyla oluştuğuna, yüzyıl, binyıl gibi kavramlar geliştiren okuryazar toplumlarda zamanın bölümlere ayrılmasının dini bir çerçeveye sahip olduğuna dikkat çeker. Ancak bu noktada Hristiyanlık referansıyla İsa'nın doğumunu milat kabul edilmesi, pazar gününün tatil olması; Noel, Paskalya, Cadılar Bayramı gibi özel günlerin uluslararası karşılıklar kazanmasında Batının baskın olduğunu belirtir.
Zamanın kültürlerde bölümlenmesinin keyfi,döngüsel etkinlikler için oluşmuş geleneksel uygulamalar olduğunu; Afrika'da pazar kurulan 3,4,5 veya 6 günlük hafta ayrımlarının bulunduğunu, Çin'de ise haftanın on günlük kurgulandığıyla örnekler.
Weber'de dünyanın demistifikasyonu, Frazer'in sihri reddedişi gibi Batı'da laikliğin yükselmesini sağlayan tutumlara karşın aslında Batı'nın kendi dini değerleri üzerinden zamanı tekelleştirdiğine yönelik eleştirir.
Avrupa'da yazının kullanımının grafik temsilleri etkilemesinde önemli bir örnek olarak haritalandırma anlayışını sunar. Haritalandırma başka toprakları keşfetmeye ivme kazandırdığı gibi Mercator Projeksiyonu düşünüldüğünde Avrupa'nın etnosantrik tavrının hem dışavurumu hem kemikleşmesine neden olmuştur. Boylamların derecelendirilmesinde de sıfır noktası olarak Londra'daki Kraliyet Gözlemevi Greenwich'in seçilmesini İngiltere'nin uluslararası etkinliğinden gelen bir egemenlik tezahürü olarak değerlendirir.
"Tarih Hırsızlığı" sadece zaman, mekan hırsızlığı değil tarihin dönemselleştirilmesinde de Batı tarafından tekele alındığını belirten Goody, dünya tarihinin nasıl olup da sadece Batı'da gerçekleşen olaylarla tanımlanır hale geldiği sorusunu sorar.
Avrupa'nın kendini Antik Yunan'ın entelektüel sağanağında inşa ettiğine dair bir kurgu geliştirdiğini, devamında feodalizm ve kapitalizm aşamalarıyla dönemselleştirdiği gelişme çizgisinin tamamen Avrupa'ya özgü olması ısrarını inceler. Avrupa'nın küresel olayları kendi rotasına uygun olup olmadığı üzerinden değerlendirmesiyle doğal olarak akışa uymayan pek çok kültür için bir istisna ya da modernleşmeyi başaramamış toplumlar olarak etiketlenmesi anlayışı eleştiriliyor.
Avrupa'nın fikri gelişiminde bir sıçrama sağladığı sanılan Antik Yunan'ın aslında diğer kültürlerle ticaret yapması ve bu ticarette önemli yer tutan köleler üzerinden düşünceler, yaşam biçimleri, teknoloji mübadelesi yapıldığına dikkat çeker.
Feodalizm ve kapitalizm aşamalarının modernleşmeyi doğuran yegane şartlar gibi algılanarak Çin örneğinin bir "Asya istisnacılığı" olarak ele alınması, Osmanlı dönemindeki devlet anlayışı, sosyo-kültürel yapının aslında Avrupa ile pek çok benzer noktasının bulunması yine incelemeye dahil edilmiş konulardır.
Avrupa'nın kültürünü dünyanın geri kalanından ayırt etme çabasının sadece kurumlar ve değerler üzerinden değil aşka bakışta da kendini gösterdiğini belirten Goody'nin tespitlerine göre romantik aşkın trubadurların icadı olması fikri mesnetsizdir. Saray hayatının olduğu birçok toplumda seçkinlerin arasında mektup yazmanın, aşk şiirleri yazmanın örneklerinin bulunduğu gibi eski halk şiirlerinde de romantik aşkın hemen her kültürde bir biçimde dile getirildiği belirlemesini yapar.
Goody, Avrupa’nın 19. Yüzyıldan
beri sergilediği bazı üstünlüklere dayanarak teleolojik bir yaklaşımla
üstünlüğünü geçmişe yansıttığını, bir tarihi kurguladığını ve dayattığını
incelediği bu eserinde dünyanın geri kalanın durağan, kendi kendini yenileme
gücünden yoksun algısını besleyerek aslında “öteki”lere yönelik muameleyi meşrulaştırmakta
kullanılması gerçeğini dile getirir.
Son yıllarda araştırmacıların dünyanın geri kalanıyla bağlantılı olmak için karşılaştırmalı çalışmalar yapmış olmasına rağmen bu karşılaştırmaların menzilinin Avrupalı kaynaklarla sınırlı kaldığından söz eden Goody Doğu'nun yazılı kaynaklarının bilmezlikten gelindiğini, üstelik sözlü kültürün dikkate alınmadığını da ekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder