Howard
S. Becker, Sosyal Bilimcilerin Yazma Çilesi (Yazımın Sosyal
Organizasyon Kuramı). Ankara: Heretik Yayıncılık, 2014, ISBN:
978-605-86008-2-9, 242 sayfa
Howard
S. Becker'in “Writing for Social Scientist: How to Start and Finish
Your Thesis, Book, or Article” adlı eseri Heretik Yayıncılık
tarafından, Şerife Geniş çevirisiyle “Sosyal Bilimcilerin Yazma
Çilesi (Yazımın Sosyal Organizasyon Kuramı)” olarak Türkçede
ilk baskısını 2013 yılında yaptı.
Kitap,
yazarın Türkçe baskı için yazdığı takdim ile başlayıp 2007
ve 1986 baskısına yazdığı takdimlerle devam ediyor. Kitabın
sonunda bir Kaynakça bölümü bulunuyor. Takdimler ve Kaynakça
arasında her biri farklı başlığa sahip on bölüm üzerine
kitabın teşkil edildiği görülüyor.
İlk
bölüm, "Lisansüstü Öğrenciler İçin Temel İngilizce(Bir
Hatırat ve İki Kuram)".
Becker,
lisansüstü öğrencilerine yönelik yazma
üzerine bir
seminer dersini verecektir
ancak dersin işleyişine dair bir planlama yapmamıştır. İlk gün
öğrencilerle yazarların sonrasında da kendilerinin yazma
alışkanlıkları üzerine konuşur. Malinowski’ye göre insanlar
ritüelleri rasyonel kontrol araçlarına sahip olmadıklarını
düşündükleri bazı süreçlerin sonuçlarını etkilemek için
icra ederler. (s.25) Katılımcıların yazı öncesinde mutlaka
yapmaları gerekenlere duydukları bağlılığın boyutu yazma
üzerinde denetimlerinin ne ölçüde olduğunu göstermesi açısından
önemli olmuştur. Düzeltme
ve yeniden yazma üzerinden işlemeye başlayan derslerde öğrenciler
başkalarının metinlerini düzeltir. Ayrıca taslak çıkarma,
ortak yazarlık gibi konularda da katılımcı olurlar. Bu bölüm
esasen dersi alan öğrencilerle birlikte yayımlamayı planladıkları
bir makaleyken
sonraki
zamanlarda öğrenciler bu işten vazgeçer
ancak Becker, yazdığı şeyleri ziyan etmekten hoşlanmayan biri
olduğu için(bknz,s136) notları makaleye dönüştürebilmiştir.
İkinci
bölüm, "Persona ve Otorite".
Yazar,
öğrencisinin tezinde birtakım düzeltmeler yapar. Öğrencisi
Rosanna Hertz bu düzeltmelerde bir genel tashih ilkesi olup
olmadığını sorgular ve tezin üzerinden birlikte geçmeyi önerir.
Yazar başta kulağına göre düzeltmeler yaptığını söylese de
bunlar gelişigüzel düzeltmeler değildir. Her seferinde ifadeleri
daha kısa, daha açık(anlaşılır) olanla değiştirmektedir.
Rosanna bir düzeltmeye karşı çıkarken eski ifadenin daha havalı
olduğunu söyler. Yazar öğrencisinden "daha havalı"
derken neyi kastettiğini açıklayan beş sayfalık bir yazı ister.
Bu bölümün tartışılmasındaki temel malzeme Rosanna Hertz'in
söz konusu yazısıdır.
Bir
fikri mantıklı olduğu için değil de mantıklı olduğuna dair
sezgisel sebeplerle kabul etme sürecinde personaların etkisi
incelenir. Dilimiz, sahip olmak ve hissetmek istediğimiz
itibar için çaba gösterir. (s.59) Dolayısıyla personaların
sadece okur üzerindeki etkisi de değil bizzat yazarken yazarın
bilinçli ya da bilinçsiz yarattığı kimlik olması sebebiyle de
üzerinde durulur.
Üçüncü
bölüm, "Tek Doğru Yol".
Bu
bölümde Becker düzeltme yapmayı tavsiye ettiği kişilerin bunu
yapmakta gönülsüz olmaları üzerine düşünüyor. Bunun ilk
sebebi olarak tembelliği ele alırken ardından öğrencilerin işin
mutfağına yabancı olmalarının etkisini değerlendiriyor.
Öğrencilere, okudukları metinlerin örneğin ders kitapları ya da
kendi hocalarının araştırma raporlarının- gerçekte nasıl
yazıldığının söylenmediğini (s.71) dergilerde, yayınevlerinde
editörlerin sürekli düzeltme için metni geri gönderdiklerini
dolayısıyla metnin revizyonunun yaygın bir durum olduğunu dayine
öğrencilerin bilmediği noktalar olduğunu vurguluyor. Düzeltme
yapmaktan ve taslak hazırlamaktan korkmamanın yazıyı düzenlemede
faydası olacağı yazarın kendisinden ve başkalarından verdiği
örneklerle destekleniyor.
Dördüncü
bölüm, "Kulağına Göre Düzeltme".
İlk
bölümde değinilen konu, kulağına göre düzeltme meselesi burada
daha geniş biçimde ele alınıyor. Yazara göre düzeltme yaparken
adım adım izlenecek bir yol haritası belirlemek her zaman mümkün
değildir. Yaratıcı bir yazarlıkta görülen sezgisellik bir
araştırma yazısına da pekala yön verebilir. Daha önce yazdığı
bir yazıda düzeltmeler yaparken neyi niye yaptığını
anlatmaya,anlamaya çalışmaktadır. Yazar, sosyologların
ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş, ama belki başka
disiplinlerdeki akademisyenlere de faydası olabilecek bir listeyi
sunuyor. Buna göre:
1.Etken/Edilgen.
Edilgen çatılı kelimeleri etken olanlarla değiştirmeye dikkat
etmek gerekir. "Hiçbir zaman edilgen cümleler
kullanmamalısınız", diyemem. Ama belli bir tür edilgen cümle
yapısının, önemli bir sosyolojik fikri yanlış sunduğunu
söyleyebilirim.(s.101) Neredeyse bütün sosyal kuramlar,
bizlerin toplumsal hayatı üretmek üzere eylemde bulunduğumuz
konusunda ısrar ederler. Ama onların takipçilerinin kullandığı
üslup, çoğu zaman bu kurama ihanet eder. (s.108)
2.Daha
az kelime. Yazarın "konuşma öncesi öksürüğü gibi olan
ibareler" dediği gereksiz kelime veya cümle kullanma
alışkanlığına dikkat etmek.
3.Tekrar.
Bazen de aslında konuyu daha açık hale getirmeye çalışırken
tekrarlara başvurabilir böylelikle gereksiz kelimelerle metni
şişirebiliriz.
4.Yapı/İçerik: Söz
dizimi, yani bir cümlenin parçalarını düzenleme biçimimiz, bu
parçalar arasındaki ilişkiyi gösterir. Bir cümlenin sahip olduğu
fikri, bu fikrin parçalarını yeniden düzenleyerek ve söz
diziminin de aynı savı ileri sürmesini sağlayarak
güçlendirebiliriz veyahut en azından söz diziminin öne sürülen
savın anlaşılmasını engellemediğinden emin olabiliriz (s.111)
5.Somut/Soyut. Akademisyenlerin
anlamsız işgalciler işlevi gören favori soyut kelimeleri vardır.
Soyutlamaları, çıkarımlarımızın genelleştirilebilir olduğunu
göstermek için de kullanırız(s.112) Ancak okur üzerinde
amaçlanan etkiyi yaratabilmek için soyut ifadelerin
örneklerle,detaylarla somutlaştırılabilmesi gerekir.
6.Metaforlar.
Kullanımı yaygın olan metaforlar metne sızdığında bir
metafordan bekleneni iletemezler. Metaforlar, okuduğunuz şeyin yeni
bir yönünü, başka bir şeyde yüzeysel bir biçimde yer alan bu
yönün nasıl oldukça farklı görünebileceğini gösterir.
Beşinci
bölüm, "Bir Profesyonel Gibi Yazmayı Öğrenmek".
Bu
bölümde yazar 30 yılı aşan meslek hayatından çeşitli
hikayeler sunuyor ve bunlardan hareketle bazı analitik çıkarımlar
yapıyor. Dergi ve kitap editörlüğü yaptığı zamanlar,
mesleğinde yeniyken kadro almak için makale yazmak zorunda olduğu
dönemler yazıyla ilişkisini derinleştirmiş görünüyor.
Kısacası yazar, yazmayı sizi çevreleyen dünyadan hem size
dayattıkları hem de size sunduklarıyla, öğrenirsiniz diyor.
Altıncı
bölüm, "Risk(Pamela Richards)".
Bu
bölümün çoğunu Florida Üniversitesinde görev yapan bir
sosyolog olan Pamela Richards tarafından kaleme alınmış bir
"Risk" başlıklı mektup oluşturmaktadır. Yazdıklarını
ast ve üst meslektaşlarla paylaşmanın zorlukları,akademik
hayatın örgütlenme biçiminin akademisyenlerde yarattığı yazma
korkusu, yazmayla ilgili geliştirdiği kişisel stratejiler mektubun
ana konusudur.
Yedinci
bölüm, "Yaptığınız İşi Görücüye Çıkarmak".
Yazarın
bölüm sonunda söylediği bütün bir yazının özeti durumunda,
suya girmeden yüzmeyi öğrenemezsiniz. Dolayısıyla yazmaya dair
her türlü korku,kaygı ancak yazmak suretiyle aşılabilecektir.
Sekizinci
bölüm, "Literatür Karşısında Dehşete Düşmek".
Yazarın fikrine göre araştırmacılar yazmaya başladıkları anda zaten belirli bir zihinsel duruşa zaten sahiptirler. Hangi kuram ya da yaklaşımın etkisinde oldukları konusunu yeniden kendilerine sormalarının sebebi literatür konusundaki endişeleridir.
Lisansüstü öğrencileri literatürü taramayı öğrenirken bunu fikirlerinin orijinal olup olmadığına dair bir arama yapmak gibi algılamaktadır. Oysa yazara göre, orijinallinizi göstermenin iyi yolu fikrinizi literatüre hakim insanların yer aldığı bir geleneğe iliştirmektir. Çok iyi tanınan bir akademik yıldıza takılmak, çalışmanızın halihazırda yapılmış bir şeyi yeniden yapmadığı konusunda emin olmanıza yardımcı olur. (s.176)
Bölüm sonuna doğru yazar literatürü nasıl kullandığını yine kendi çalışmaları üzerinden verdiği örneklere gösteriyor.
Dokuzuncu bölüm, "Bilgisayarla Yazmak".
Yazar 1986 yılında kitabın bu bölümüne "Zahmet ve Yazılım Programları" adını veriyor. O zamanlar yeni olan bilgisayarda yazma deneyimini konu edinen bu yazı artık"tarihsel bir belge, o heyecanlı günlere dair bir hatırat" notu düşülerek yeni baskılarda kendine yer buluyor.
Öncelikle yazmanın fiziki efor harcamayı gerektiren yönü sebebiyle bilgisayarda yazmak daha kolay ve tercih sebebi olarak duruyor. Taslaklarını çeşitli sebeplerle saklayan bir kimseyi düşününce arkasından iz bırakmadığı bir sistem ya da sürekli taslak üreterek yazan bir yazar için bilgisayarda yazmak düzeltme yaparak tekrar tekrar yazmayı kolaylaştıracaktır. Bilgisayarda yazmanın en kötü tarafı ise bir arıza sebebiyle yazdıklarınızın tümüyle silinmesi ihtimalidir.
Onuncu bölüm, "Son Söz"
Yazar kitabın herkesin derdine derman olacak bir reçete olmadığının bilincinde olduğunu söyleyerek giriş yapıyor. Zaten baştan itibaren yazmaktan korkmanın kökenlerine baktığında bunun toplumsal bir mesele olduğunu vurgularken bu sorunu aşma yöntemlerinde mümkün olduğunca çeşitlilik sunmaya çalışmıştı. Kitap boyunca verdiği tavsiyeleri kısaca tekrarladıktan sonra mühim olanın bu tavsiyelerden uygun olanının alışkanlığa dönmesi olduğunu vurguluyor.
Yazarın fikrine göre araştırmacılar yazmaya başladıkları anda zaten belirli bir zihinsel duruşa zaten sahiptirler. Hangi kuram ya da yaklaşımın etkisinde oldukları konusunu yeniden kendilerine sormalarının sebebi literatür konusundaki endişeleridir.
Lisansüstü öğrencileri literatürü taramayı öğrenirken bunu fikirlerinin orijinal olup olmadığına dair bir arama yapmak gibi algılamaktadır. Oysa yazara göre, orijinallinizi göstermenin iyi yolu fikrinizi literatüre hakim insanların yer aldığı bir geleneğe iliştirmektir. Çok iyi tanınan bir akademik yıldıza takılmak, çalışmanızın halihazırda yapılmış bir şeyi yeniden yapmadığı konusunda emin olmanıza yardımcı olur. (s.176)
Bölüm sonuna doğru yazar literatürü nasıl kullandığını yine kendi çalışmaları üzerinden verdiği örneklere gösteriyor.
Dokuzuncu bölüm, "Bilgisayarla Yazmak".
Yazar 1986 yılında kitabın bu bölümüne "Zahmet ve Yazılım Programları" adını veriyor. O zamanlar yeni olan bilgisayarda yazma deneyimini konu edinen bu yazı artık"tarihsel bir belge, o heyecanlı günlere dair bir hatırat" notu düşülerek yeni baskılarda kendine yer buluyor.
Öncelikle yazmanın fiziki efor harcamayı gerektiren yönü sebebiyle bilgisayarda yazmak daha kolay ve tercih sebebi olarak duruyor. Taslaklarını çeşitli sebeplerle saklayan bir kimseyi düşününce arkasından iz bırakmadığı bir sistem ya da sürekli taslak üreterek yazan bir yazar için bilgisayarda yazmak düzeltme yaparak tekrar tekrar yazmayı kolaylaştıracaktır. Bilgisayarda yazmanın en kötü tarafı ise bir arıza sebebiyle yazdıklarınızın tümüyle silinmesi ihtimalidir.
Onuncu bölüm, "Son Söz"
Yazar kitabın herkesin derdine derman olacak bir reçete olmadığının bilincinde olduğunu söyleyerek giriş yapıyor. Zaten baştan itibaren yazmaktan korkmanın kökenlerine baktığında bunun toplumsal bir mesele olduğunu vurgularken bu sorunu aşma yöntemlerinde mümkün olduğunca çeşitlilik sunmaya çalışmıştı. Kitap boyunca verdiği tavsiyeleri kısaca tekrarladıktan sonra mühim olanın bu tavsiyelerden uygun olanının alışkanlığa dönmesi olduğunu vurguluyor.
Alıntılar:
2)Akademik-entelektüel dünyanın sıradan dünya ile belirsiz ve rahatsız bir ilişkisi vardır ve pek çok akademisyen sıradan insanlarla olan ilişkileri hakkında kaygılanırlar. Hak ettiğimizi düşündüğümüz ve çoğunlukla da sahip olduğumuz ayrıcalıklı yaşamlarımızı meşru kılacak kadar sıradan insanlardan farklı mıyız gerçekten? 58
Dilimiz, sahip olmak ve hissetmek istediğimiz itibar için çaba gösterir. 59
Hiçbir yazar kimliksiz olamaz. Dolayısıyla her yazar mecburen birisi olacaktır. Bu kimse de, pekala, okurların saygı duyacağı ve inanacağı birisi olabilir. 63
Bu personalar incelemesi, bu tarzlardan herhangi birinde yazıyor olmakta meşru olmayan bir şey varmış izlenimi verebilir. Elbette, bu araçları meşru olmayan bir şekilde verilerinizin ya da savlarınızın eksikliklerini gizlemek için kullanabilirsiniz. Fakat çoğu zaman, bir iddiayı mantıklı olmasa da makul nedenlerle, bir parça da yazar alanını çok iyi bildiği (Bagel Fırınoları Sendikası'nın başkanlarının ismi dahil olmak üzere) ya da saygı duyduğumuz bir kültürel birikime sahip olduğu için kabul ederiz. Hiçbir yazar kimliksiz olamaz. Dolayısıyla her yazar mecburen birisi olacaktır. Bu kimse de, pekala, okurların saygı duyacağı ve inanacağı birisi olabilir. 63
Meselenin özü profesyonelleşmedir. Henüz yetişmekte olan akademisyenler kendilerini dönüştürmekte oldukları profesyonel entelektüel türü olup olmadıkları, olup olmayacakları veya hatta olmak isteyip istemedikleri konusunda kaygı duyarlar. 65
3)Akademisyenler bulgularını ikna edici bir şekilde düzenlemeli ve savlarını yeterli açıklıkta ifade etmelidirler ki okurları onların yazdıklarını anlasınlar, vardıkları sonuçları kabul etsinler. Eğer bunu yapmanın tek doğru yolunun önceden belirlenmiş bir yapıdan geçtiğini sanırlarsa işleri kendileri için gereğinden daha fazla zorlaştırmış olurlar. Öte yandan, bir şeyi söylemenin pek çok etkili yolu olduğunu, tek yapmaları gerekenin de bu yollardan birini seçmek ve okurlarının anlayabileceği bir tarzda yazmak olduğunu anladıklarında ise işlerini kolaylaştırmış olurlar.69
Yazılmış (ve hemen çöpe atılmamış) bir fikir inatçıdır. Şeklini değiştirmez. Kendinden sonra gelen fikirlerle karşılaştırılabilir. Gerçekte ne kadar az sayıda düşüneeye sahip olduğunuzu ancak bütün düşüncelerinizi yazarsanız, yan yana koyarsanız ve birbiri ile karşılaştırırsanız öğrenebilirsiniz. Daha sonra çözümlemesini kendiniz bile yapsanız bir taslağı sesli kayda almanın faydalı olmasının bir nedeni de budur. Kaydettiklerinizi kolaylıkla atamazsınız. Aptalca bir düşünceyi silme şansınız hala vardır; ama bu büyük bir zahmet demektir. Çoğu kişi konuşmaya devam etmeyi ve sonrasında yazıya dökülmüş versiyonda düzeltmeler yapmayı daha kolay bulur. Dolayısıyla kelimeleri kağıda dökmek sizi tehlikeli durumlara sokmaz; tam tersine düşüncelerinizi bir düzene koymamza imkan tanır. Ne söylemek istediğinizi görmenize izin vererek ilk cümleleri yazınanızı kolaylaştırır.83
Hangi yolu seçersem seçeyim, kendimi henüz bahsetmediğim bir şeyden bahsetmeyi isterken, ya da bahsederken buluyordum85
Hiç sorununuz yokmuş gibi davranmak yerine, yaşadığınız sorunlardan bahsetmek, sadece yazma sorunlarını değil pek çok bilimsel sorunu da çözüme kavuşturur. Örneğin, antropologlar ve sosyologlar alan araştırması yaparken yaygın olarak insanlarla uzun bir zaman boyunca gözlemlemek istedikleri şeyi gözlemlemelerine izin verecek ilişkileri kurmak ve korumakta sorunlar yaşarlar. Bu ilişkileri kurmaya çalışırken ortaya çıkacak gecikmeler ya da engeller cesaret kırıcı olabilir. Öte yandan, deneyimli araştırmacılar bu zorlukların anlamaya çalıştıkları toplumsal organizasyona dair önemli ipuçları sunduğunu bilirler. İnsanların onları gözlemlerneye isteyen bir yabancıya verdikleri tepkiler, bize bu insanların nasıl yaşadıklarına ve organize olduklarına dair bir şeyler söyler. Eğer kent merkezinde yer alan bir mahallenin yoksulları size şüpheyle yaklaşıyor ve sizinle konuşmuyorlarsa bu gerçek bir sorundur. Oysa biraz inedediğinizde bu kişilerin sosyal güvenlik sistemini istismar edenleri yakalamaya çalışan bir memur olduğunuzu düşündükleri için sizden uzak durduklarını keşfedebilirsiniz. Her ne kadar kişisel olarak rahatsız edici olsa da yaşadığınız sorun size bilmeye değer bir şey öğretecektir. 91
Aynı şey yazmak için de geçerlidir. Söyleyeceğinizi söylemenin tek doğru yolunu bulamıyorsanız o zaman neden bulamadığınızı açıklayın. Bennet Berger, kuzey California'daki hippi topluluklarına dair yaptığı çalışmasını anlattığı The Survival of a Counterculture'da (198 1) bu çözümü benimsemiştir...Bu kitabı yazmayı birkaç sene erteledim; çünkü gözlemlediğim toplumsal yaşamı yorumlayabileceğim bir çerçeve bulamadım. Böylesi bir çerçeve olmadan gördüklerimi tam olarak anladığımdan emin olamıyordum. Emin olamadığım için de verilere nasıl yaklaşacağımı bilemiyordum. Bu durum yazma istencimi kırdı.
4)matematik kurallarının çoğu algoritmalardır. işlevler sabittir (pi sayısı); iziekler rutindir (yarıçapın karesini almak) ve sonuçlar tümüyle tahmin edilebilirdir. Öte yandan, gündelik olayların çok azı algoritmaların uygulanmasını meşrulaştıracak kadar matematikseldirler.97
Beklendiği gibi, yazma hakkındaki kuralların algoritmalar gibi kesin ve değişmez olduğunu düşünen öğrenciler sıkıntı çekerken (bir korkuluk icat etmiyorum, bazıları gerçekten böyle düşündüler) bu kuralları yol gösterici rehber ilkeler olarak gören öğrenciler bir sorun yaşamadılar.97
Öte yandan sosyologlar, çok az sayıda bilinçli olarak geliştirilmiş sezgisel kurala sahiptirler. Çoğu zaman, sınanmamış yargılara sahip ve yanılabilir olan kulaklarına itimat ederler. Bu kulağı, kullandıkları üslup standartlarını, temelde okuduklarından geliştirirler. Takdir ettikleri çalışmalan okurlar ve yazdıklarının onlara benzemesini, kağıtta onlar gibi görünmesini isterler. Muhtemelen bu durum, neden lisansüstü eğitimlerinden akademik kariyere geçtikten sonra öğrencilerin yazım tarzlarının çoğu zaman kötüleştiğini açıklar. Genç akademisyenler, akademik dergileri okurlar ve yazdıklarının da, halihazırda açıkladığım nedenlerden ötürü, bu okudukları gibi görünmesini isterler. İşte, kötü akademik yazının ilacı da burada gizlidir: Mesleki alanınızın dışında okumalar yapın. Bunu yaparken de iyi örnekler seçmeye dikkat edin.
Bazen bu konuşma öncesi öksürüğü gibi olan ibareleri kullanırız, çünkü cümlenin ritmi ya da yapısı sanki bunu talep eder görünür veya savımızda bir şeyin eksik olduğunu kendimize hatırlatmak isteriz.
5)Özünde doğru olduğunuzu bilmek, artık temel sosyolojik sorunlara bir cevap aramakla vakit kaybetmediğiniz için size çok daha rahat yazma olanağı tanır. 127
Bazı makaleler hiç bitmez. Fakat yazdığım şeyleri ziyan etmekten nefret ederim ve hiçbir zaman, hiç kimsenin beğenmediği şeyler için bile umudumu kaybetmem. Dosyalanın arasında yirmi yıldır tuttuğum metinler oldu (Hatta 1 948'de Everett Hughes' ın etnik ilişkiler üzerine verdiği bir ders için yazdığım çok daha eski bir makaleyi hala saklıyorum).136
her zaman en kolay olanı yaparak bir işten sıkıldığınızcia bir diğerine geçebilirsiniz. 138
Yazmayı sizi çevreleyen dünyadan, hem size dayattıklarından hem de size sunduklarından, öğrenirsiniz.140
Akademik dünya nasıl örgütlenmiştir? Yazmak ve yayın yapmak bu dünyada nasıl bir yer kaplar? Siz, bu dünyada ne tür bir rol almak istiyorsunuz? Yazma ve yayın yapma biçiminiz, seçtiğiniz rolü oynayıp oynayamayacağınızı nasıl etkileyecektir? 167
8) Öğrenciler lisansüstü eğitimlerinde, "kendi" sorunsalları hakkında daha önce bir şeyler yazıp çizmiş herkesten bahsetmeleri gerektiğini öğrenirler. Özenle geliştirdikleri fıkrin, daha kendileri bunu düşünmeye başlamadan önce (hatta belki de onlar doğmadan önce) yayımlanmış olduğunu keşfetmeyi kimse istemez. (Wirth bize, orijinalliğin eksik hafızanın ürünü olduğunu da söylemişti.) Öğrenciler dünyaya ve sinsice onları bekleyen eleştirmenlere, literatürü kontrol ettiklerini ve daha önce bu fikri kimsenin düşünmediğini göstermek isterler.176
Orijinalliğinizi göstermenin iyi bir yolu, fıkrinizi literatüre hakim insanların yer aldığı bir geleneğe iliştirmektir. Çok iyi tanınan bir akademik yıldıza takılmak, çalışmanızın halihazırda yapılmış bir şeyi yeniden yapmadığı konusunda emin olmanıza yardımcı olur.176
Klasikler aynı alanda çalışan kişiler arasındaki dayanışmayı sembolize ederler. "Hepimizin klasikleri okumuş ya da en azından klasiklerden sorular soran sınavlara girmiş olması, bizi entelektüel bir topluluk haline getirir"177
estetik standartlar "bilimsel olarak" meşrulaştırılamıyorsa o zaman söylemek istediğinizi söylemek için tek doğru yolu bulmaya çalışmanın bir anlamı yok demektir178
klasiklerin kimlik kartları gibi kullanılması, açık entelektüel topluluklar yerine cemaatler üretme eğilimindedir. Kimlik kartlarınız rehberler yerine sınırlar üretirler. 179
Hughes, siyah bir doktorun zenci statüsünün, nasıl doktorluk statüsüne baskın çıktığını anlatmak istiyordu. Ben ise uyuşturucu müptelası olmanın, oğul ya da koca statülerine nasıl baskın geldiğini ve ebeveynlerin ya da eşlerin çok sevdikleri "keş" akrabaları yemeğe geldiğinde nasıl aile mücevherlerini ve değerli eşyalarını sakladıklarını anlatmak istiyordum. Doris Lessing'in lhe Four-Gated City kitabında yer alan bir karakterin, insanların onun şizofren olduğunu düşünmesinden değil sadece bir şizofren olduğunu düşünmesinden rahatsızlık duyduğunu ifade ederken aslında neyi kast ettiğini göstermek istiyordum.184
Ben ise farklı bir önerme ile yola çıktım: Koşullar uygun olduğunda "normal" insanlar neredeyse aklınıza gelebilecek her şeyi yapabilirler. Bu ise insanların daha önce yapmayacakları bir şeyi yapmaları noktasına gelmelerinde etkin olan durumların ve süreçlerin ne olduğunu sorgulamak zorunda olduğunuz anlamına gelir.189
Yazmak hakkındaki basmakalıp yaklaşım, yazan kişiye itibar getiren düşünme kısmını itibar getirmeyen fiziksel kısımdan ayırır. Gündelik konuşmalarımızda bunlar arasındaki ayrımı, itibarlı zihinsel kısma gönderme yaparken "yazmak" ve fiziksel kısma gönderme yaparken de "daktilo etmek" kavramlarını kullanarak yaparız.194
Eğer bir toplumsal organizasyon sorunlar yaratıyorsa aynı zamanda çözümler için gerekli yanıtları da sunar. 221
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder