“Sinema ve tiyatro, romanı ancak tehdit edebiliyor ama yerini alamıyor.” Edebiyat Dersleri, Dergâh Yayınları, s.48
Tanpınar'ın iki hikayesi aynı adla sinemaya uyarlanmıştır:
-Geçmiş Zaman Elbiseleri, Metin Erksan tarafından 1975 yılında (Youtube’de var)
-Yaz Yağmuru, Tomris Giritlioğlu tarafından 1993 yılında (Filmi bulamadım, meraktayım)
Ayrıca Semih Kaplanoğlu 22 Temmuz 2018’de katıldığı İnsanlık Hali programında Tanpınar’ın Huzur romanının senaryosu üzerine çalıştığını duyurdu. Kendisi daha önce Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü film yapmak istemiş ancak romanın dünyasını filme taşıyamadığını düşünmüş. Devamında söyledikleri “Her roman filme olmaz. Bir ruh var, o ruh öbür tarafta da ortaya çıkarılabilirse olabilir. ” Uyarlamaya dair sözlerini yüzeysel ve muğlak buldum açıkçası ama bunları yönetmenin kötü bir iş çıkaracağına dair delil olarak da görmüyorum. Düşünceyi biçimlendirmenin ve aktarmanın pek çok yolu var, Kaplanoğlu için konuşmak o yollardan biri değil bence. Programda dikkate değer bulduğu uyarlamaları sıralarken Metin Erksan’a sadece Susuz Yaz filmi sebebiyle atıfta bulundu oysa Erksan’ın Geçmiş Zaman Elbiseleri filmi uyarlamanın imkânlarına dair ilginç özellikleriyle ufuk açıcı olabilirdi. Bu ilginç özellikleri somutlayan üç kare seçtim.
İlk karede tavandan sarkan bir balon salkımı var, hikâyenin mekân tasvirinde yok ancak tüm gün evde oturup ucuz romanlar okuyarak hayaller kuran, hayatı üzerinde hâkimiyet hissetmeyen çocuksu bir karakterin duygu dünyasını görselleştirme açısından oldukça başarılı bir simge değer.

İkinci karede "Geçmiş Zaman Elbiseleri Giyen Kız" odayı dolduran pek çok mankenden biriyle görülüyor. Hikâyede kızın eski tip yedi sekiz kıyafetinin olduğu söyleniyor ancak cansız manken bahsi yok. Erksan çok yerinde bir tercihle o kıyafetleri alıp sahneye koyuyor ve adamın kızdan önce kıyafetleri fark ettiği bir örgü içinde karşılaşmalarının yaratacağı duyguyu güçlendirmiş oluyor.

Üçüncü kareye gelince; hikâyedeki finalde kızın ihtiyar adamla bir arabanın içinde görülmesi, anlatıcının onlara yetişmeye çalışması anlatılıyor ancak filmde araba tekneyle yer değiştiriyor, böylelikle yetişmeye çalışmak çabası yerini tam bir ümitsizliğe bırakıyor.
Üç karede de Tanpınar’ın hikâyesinde olmayan unsurlar var ancak bunların işlevselliği, hikâyenin imgeleriyle uyumu göz önüne alınınca kitaptaki ruhun sinemada ortaya çıkışı için yönetmenin iradesi kafi geliyor. Durum böyleyken her roman filme olabilir diye düşünüyorum, yeter ki yönetmenin dili olsun.
merhaba hanımefendi,
YanıtlaSilnasılsınız?