2 Mayıs 2023 Salı

 Filmin orijinal adı: Wag the Dog

Yapım yılı - süre: 1997 - 1 saat 37 dakika

Yönetmen: Barry Levinson

Senaryo: Hilary Henkin ve David Mamet, Larry Beinhart’ın “American Hero” adlı kitabından uyarlama

 

BİR PERİ MASALI OLARAK WAG THE DOG

Türkiye’de Başkanın Adamları olarak bilinen Wag the Dog filminde, seçim arifesindeki ABD’de  bir başkanın seçimi yeniden kazanmak için ne kadar ileri gidebileceğini görürüz. Başkan danışmanlarıyla birlikte bir suç örgütüne dönüşür, medyayı kullanır, halkı manipüle eder ve nihayetinde kazanan olur. Bu haliyle film adeta bir peri masalı gibidir. Başkanı ve danışmanlarını durduran hiçbir şey olmayacaktır. Karşılaştıkları her engeli kendi lehlerine çevirirler. Planlanarak mücadele ile ulaşılan bir başarıdan ziyade tamamen her seferinde şanslarının yaver gitmesiyle hareket ederler. Filmin bu yönünün önemli olduğunu düşünüyorum. İki başkanın rekabetini izlemiyoruz, sadece birinin yarattığı etki üzerinden gelişen bir oyun bu. Satranç değil bir zar atma oyunu. Dolayısıyla tam olarak bu sebepten şans faktörüyle şekillenen bu olay örgüsünün gerçek dışı olduğunu görmek gerekir. Başkanın danışmanlarının rolleri ve medyayı yönlendirme biçimleri; ülkedeki tüm gazetecilerin, başkanlık yarışındaki diğer adayın esasen halkın tamamen pasif olmaları üzerinden hareket sahasını genişletir. İktidar medyasına karşı çalışacak bir muhalif medyanın olmayacağı ve gidişat üzerinde hiçbir savcının etkisinin olmayacağını düşünmek filmin evrenini gerçek dışı kılar. İktidardaki kişinin koltuğunu korumak için çalışan bir grup insanın medyanın gücünden başkalarıyla ciddi bir çatışma yaşamadan yararlandığını fark ettiğimizde söz konusu medya gücünün “abartıldığını” görebiliriz. Aksi takdirde filmdeki medya gücü, izleyen kitleyi pasifize edecektir. Gerçeğin ne olduğunu asla bilemeyecek bir vatandaş profili artık özne olmayan komplo teorilerinin alıcısı konumuna itilmiş olacaktır. Filmin açılış sahnesinde paylaşılan alıntıyı da bu noktada hatırlamak gerekir:

“Köpek neden kuyruğunu sallar?

Çünkü köpek kuyruğundan daha akıllıdır.

 Eğer kuyruk daha akıllı olsaydı kuyruk köpeği sallardı.”

O halde köpek kim kuyruk kimdir? Kuyruğun, medyanın gövdeye hükmetmesi ancak bir korku/korkutma senaryosu,bir sapma çöküş halidir.

Bir suç örgütü olarak başkan ve danışmanlarının medyayı kullanma biçimlerine de değinmek gerekiyor. Bir skandal patlamak üzereyken dikkatleri başka yöne çekmek, asılsız söylentiler yayarak teyit edilmesi için gündemi oyalamak, vatanseverlik duyguları üzerinden oy devşirerek zaman kazanmak. Bu noktada film, iktidarın medya gücünden gerçekleri çarpıtmadan ziyade gündemi belirleme şeklinde yararlandığına işaret eder.

  Conrad Brean’ın sahte bir savaş yaratmak için görüştüğü film yapımcısı Stanley Motss karakterinin suç örgütü içinde iken taraf değiştirmek isteyerek tehdit oluşturmaya başlamasındaki motivasyonunu da incelemek gerekir.

 Senaristin yönetmenin adının göründüğü Oscar alabildiği bir dünyada görünmez olan yapımcı kimliğiyle kendini tanıtan Stanley Motss karakteri sahte savaş teaser’ı hazırlama sürecinde kendinden o kadar memnun kalır ki ürettiği bu işi duyurmak ister. Kendi zaviyesinden bakınca dahil olduğu organizasyon bir gösteri işidir ve adıyla var olmak, itibar kazanmak isteği sonunda baskın çıkar. Topluma yabancılaşmış gerçeklikten kopmuş Motss’un şüpheli ölümü söz konusu suç örgütünün gücünü köpürten bir durum olarak görülebileceği gibi insani zaafların öngörülemez ve kontrol edilemez yönünü açığa vurması açısından önemlidir. Gizlilik anlaşması imzalatılan bir figüran da yıldız olmak için dayatılan gizlilik anlaşmasını ihlal edebilir pekala ya da parayla susturulan birine bir başkası konuşması için daha yüksek fiyat biçebilir ya da değerlerine ihanet eden herhangi birinin pişmanlığı bir itirafı getirerek başkan ve danışmanlarından oluşan bir suç örgütünü baltalayabilir. Motss’un ölümü, herkesin “bir grup/bir güç” tarafından yüzde yüz kontrol altında olamayacağı şeklinde de okunabilir; çünkü Foucault’un dediği gibi “İktidarın olduğu yerde direnme vardır.” Ancak Wag the Dog filminde muhalefet edecek kişi ve kurumlar hiçleştirilerek sadece küçük bir grubun yapay gündem yaratarak skandalın konuşulmaması için gündem yeniden belirlenir. Güçler ayrılığına dayanan demokraside basının dördüncü bir güç olarak muteber olabilmesini sağlayan süreç mesleğin etiğiyle de ilişkilidir. Yerinden yapılan gözlemler, tarafsızlık ve teyit edilerek sunulan haberlerle filmin olay örgüsünün mükemmel işleyişi sekteye uğramış olacaktı. Dolayısıyla gazeteciliğin servis edilen haberleri aktaran ve sadece iktidarın rıza yaratma aparatı olarak çalıştığı bir tahakküm biçiminde “güç” medyaya atfedilemez. Güçlülerin hakim olduğu düzen içerisinde sadece medya da bir araç olarak güç göstergesine dönüşür. Wag the Dog, medya içindeki çatışan etkin gerçeği arayan gazetecileri göstermez sürekli olarak pasif, yönlendirilmiş oyuna gelen yekvücut bir medyayı gösterir.

Medyanın gücünün büyüklüğünü(!) gösteren 1997 yapımı bu filmden bir yıl sonra bir seks skandalıyla gündeme gelen ABD başkanı Bill Clinton’nın akıbetini düşününce “hayat sanatı taklit eder” de diyebiliriz, “gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” da. Siyaset içindeki karanlık odakların güçlenmesi ve kullanabilecekleri tahakküm araçlarından birinin de medya olmaması için basın mensuplarının meslek etiğine tavizsiz bağlılığıyla birlikte haberlerin alıcısı okuyucusu konumundaki vatandaşların da eleştirel düşünmesi gerekir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  MELODRAMDA DUYGU POLİTİKASI: ÖLMÜŞ BİR KADININ MEKTUPLARI ÖRNEĞİ   Türk edebiyatında popüler roman türünün önemli temsilcilerinden biri ol...